Sheitan

18:45 Gönderen dexter_fernando


SHEITAN tam bir kentli filmi. Doğrudan, vahşi, özentisiz, numarasız...

Yılbaşı öncesi Paris’te bir gece kulübünde Bart, Ladj ve Thai adlı üç genç; Eve ve Yasmine adında iki güzel kızla tanışırlar. Eve’in güzelliği karşısında büyülenen üç genç; hafta sonunu geçirmek üzere Eve’in ailesinin şehir dışındaki evine gitme teklifini kabul ederler. Evin bekçileri Joseph ve Marie tarafından karşılanan gençler şeytani bir tuzağın ortasına çekildiklerini fark edemezler. Kara büyüler ve şeytani tuzaklarla dolu bir serüven başlar…

Dünyanın en çok konuşulan çiftlerinden Vincent Cassel ve Monica Belluci’nin varlıklarından güç alan Sheitan; korkuyu, kara mizahı ve cinselliği aynı potada eriten ilginç bir korku filmi. Dikkatsiz izleyicileri şaşırtabilecek onlarca küçük sürpriz barındıran zekâ dolu senaryosuyla öne çıkan, küçük bütçesine rağmen etkisinden bir şey yitirmeyen yer, yer sürrealist izlenimler veren grotesk bir çalışma… Sınır tanımayan hareketli bir komedi anlayışını sinir paralayan bir gerilim, kapkara mizah ve insanın içini titreten kanlı bir korkuyla birleştiren SHEITAN, hem filmin yapımcısı, hem de şeytani Joseph rolüyle başroldeki Vincent Cassel’in desteklediği, canlı ve yaratıcı genç Fransız film yapımcılarını gevşek bir örgütlenmede bir araya getiren Kourtrajme topluluğunun üyesi Kim Chapiron'un ilk uzun metrajlı filmi.

KIM CHAPIRON'la Söyleşi

Öncelikle bize KOURTRAJME'nin nasıl başladığını anlatır mısın?

1995'te, Romain Gavras'la birlikte sanatçı grubu Kourtrajmé'yi oluşturdum. Tabiri caizse, oluşumun kuruluşunu tetikleyen eylem, yaptığımız bir kısa metrajlı filmdi. KAYIP PARADOKS (PARADOXE PERDU) adındaki bu film, zoofili ile bilimkurgu arasında bir şeydi. Daha 15 yaşındaydık ve bunun dünyanın en sert, en şiddet dolu ve en tuhaf filmi olmasını istiyorduk. Kimse oynamak istemediği için de, filmin tek iki oyuncusu da bizdik. İşte Kourtrajmé böyle doğdu. O filmden sonra, arkadaşların da dikkatini çekmeye başladık, ondan sonra da grup oluştu.

KOURTRAJME'ye nasıl üye olunuyordu? Belirli özellikler mi gerekiyordu, yoksa sırf istemek yetiyor muydu?

Aslında Kourtrajmé bir grup çocukluk arkadaşını biraraya getiriyor denebilir. Hepimiz de birbirimizi üç aşağı beş yukarı 20 yıldır tanıyoruz.

Başlangıçtaki fikir neydi?

Sadece film çekmek. Hepimizin bir yan işi vardı, başka hiçbir amacımız yoktu.

Peki KOURTRAJME manifestosu, harekete tutarlılık kazandırmak, onu resmiyete dökmek için başvurulan bir yol muydu?

Onu DVD'miz çıkarken yazdık. Hem tutumumuzu temellendirmek, hem de dalgamızı geçmekti amaç. Maifestoda yazdığımız "Goril Jojo'nun bütün Kourtrajmé yapımlarında görüneceğine yemin ederim" ya da "Şiddet, seks, uyuşturucu, ırkçılık ve hayvanları içeren nedensiz sahnelerimin nedensizliğini haklı göstermemeye yemin ederim" gibi şeyler, ciddi olmadığı gibi, tam saçmalama da sayılmaz. İkisi birarada!

Sınırlı Paris çevresinde, sizler sık sık "falancanın oğlu" olarak anılıyorsunuz. Yani çeşitli kolaylıklara sahip kişiler olarak görülüyorsunuz. Buna ne diyeceksin?

Sanatçılarla dolu bir ailede doğmak gibi bir şansım oldu. Babam [Kiki Picasso, röportajcının notu] ressam, video sanatçısı ve 70'li yılların eski punk'çısıdır, ben de o ortamın içinde büyüdüm. Bizde televizyon yoktu, onun yerine Crumb'ın ve Reiser'ın çizgi romanları verildi bana. Yaşıtım çocukların çoğunda pek olmayan şeylerdi bunlar! Yani "falancanın oğlu" olduğum doğru! Babamın oğluyum, bundan da büyük gurur duyuyorum.

Yabanıl kısa metrajlı filmler çekmenin verdiği hazdan bir sinema filmi yapmaya yönelik arzunun belirmesine geçiş nasıl oldu?

1995'le 2005 arasında, küçük kameralarımızla kendi köşemizde uğraştık durduk, zamanımız cinlik yapmakla, ufak tefek işlerle ve yardımlaşmayla geçiyordu. Çok coşkulu günlerdi, ama bir o kadar da yorucuydu. 4 yıl önce kendimi yazmaya vermek istedim. Enerjimi bu işe yoğunlaştırmak için inzivaya çekildim. Önce yürümeyen bir uzun metrajlı film üstünde, sonra da yine bir yere varmayan bir dizi üstünde çalıştım. Sonunda Kourtrajmé'ye hep destek olmuş Vincent'la [Cassel] görüştüm ve birlikte çalışmanın fena olmayacağı konusunda hemfikir olduk.

Peki ortaklaşa çalışma fikrinden tek başına bir film yapma arzusuna geçiş nasıl oldu?

Grupla birlikte olmak bir güç, ama insan içten içe biliyor ki grup mantığı da her şeyi birlikte yapmaya varacak kadar abartılamaz. Müzik videolarında bu gayet güzel şekilde yapılabilir, ama şahsi bir filmin hep beraber yapılabileceğine inanmıyorum. Yani grubun gücünden yararlanıyoruz, ama her birimizin bir birey olarak potansiyellerini ortaya koymasını da destekliyoruz. Şunu da söylemek lazım. Kısa metrajlı filmleri yayımlayacak bir şebeke pek yok. Biz neler yapmadık. "Otobüsle Kourtrajmé" projesi kapsamında, filmlerimizi göstermek için bütün Fransa'yı baştan başa dolaştık. Dağlardan denize kadar indik, sadece iki kişinin olduğu barlara uğradık. Yine son derece bağımsız kanallarla Avrupa'ya, ABD'ye gittik. Ortalığı ayağa kaldırmak için elimizden geleni yaptık, ama yaptıklarının kitlelere ulaşmasını istiyorsan, tek bir çözüm var, o da uzun metraj.

Peki SHEITAN'a nasıl başladın?

Fikrimi Vincent'a anlattıktan sonra, bu filmde yapmak istediğim ne varsa hepsini özetleyen 15 sayfalık bir taslak götürdüm ona. O zaman anlaştık, ben de böylece yan işimi bırakabildim nihayet. Babamla birlikte, sadece yazarak geçinmeye başladım.

Peki filmin hikayesi nereden çıktı?

SHEITAN sinemada tabuları kıran görüntüler, gülünç anlar, seksi pasajlardan oluşan ve bir an sonra ürkütücü, sanrısal olabilen bomba gibi bir kokteyl görme arzusundan doğdu. Bütün bunların da kaynağı, babamla benim aramdaki simya. Ta kendi punk dönemine, LSD'ye falan dayanan bütün o çılgınca malzemeleri ondan aldım.

Film gerçekten de çok tuhaf bir karışım. Günümüz gençleri, dinsel simgeler, Noel hikayeleri, köy magandalarıyla ilgili öğeler... Bu karmaşanın kaynağı nedir?

Ne de olsa gencim, yaşlılarla ilgili bir film yapacak değilim. Dolayısıyla kahramanlarım genç, bizlere benziyorlar. Endişe verici köylüler kısmı, KÖPEKLER (STRAW DOGS) ya da KURTULUŞ (DELIVERANCE) gibi filmlere duyduğum hayranlıktan geliyor. Dinsel kısım ise, içinde yaşadığımız devirden kaynaklanıyor. Artık tapınacak ilahları olmayan bir kuşağız gibi geliyor bana. Kimseye tapmıyoruz. Halbuki annemle babamın kuşağının Vietnam Savaşı gibi bir mücadelesi, Luther King, Che Guevera, John Lennon, Fela Kuti, Mao vs. gibi kahramanları varmış. Benim kuşağımınsa kimsesi yok. Bu yüzden din, gençler arasında yeniden yandaş bulmaya başladı. Bağnaz dindar olup çıkan arkadaşlarım var ve bu konu sohbetlerimizde sık sık gündeme geliyor. Şu aralar gördüklerim beni çok etkiliyor. SHEITAN aracılığıyla, bu hissi aktarmaya çalıştım. Yaşadığımız dünyadan bir mozaik bu, benim kuşağımdan olanlar da filmde kendilerini bulacak.

Filmi başlangıçta belirleyen ne oldu? Din gibi bir izlek mi, yoksa sadece fikirlerini üstüne ekleyeceğin bir tür filmi yapma isteği mi?

İşin doğrusu, nasıl bir film yaptığım sorusunu kendi kendime ben de soruyorum. Filmi tanımlamam istendiğinde, afallıyorum. Aslında bence SHEITAN ne biri, ne de öteki. Pek çok inceliği olan bir film bu. Öylesine dolanıyorum, gözlemliyorum, kimi şeyleri zevk için, kimi şeyleri de anlam ifade etsin diye yapıyorum işte. Örneğin, köpeğe mastürbasyon yapma sahnesini neden çektiğimi hayatta oturup düşünmem uzun uzadıya. Bu nedensiz bir eylem, bir sevgi edimi. Zoofili de diğerleri gibi bir sevgi çeşididir, değil mi ya? (gülüyor)

Vincent Cassel'le Roxane Mesquida ya da Julie Marie Parmentier'nin haricinde, neden diğer ana roller için profesyonel olmayan kişileri seçtin?

Bir kere onlar benim dostlarım ve onları büyük perdede görmek çok hoşuma gidiyor da ondan. Hem oyuncuların "oyuncu olmadığı" filmleri, mesela Kusturica'nınkileri çok seviyorum. O tazeliği, o enerjiyi vermeye çalıştım. Fırtınalı sahnelerde, sette de fırtınalar kopuyordu, Vincent'la didişmelerin olduğu sahnelerde, bazen sahiden de didişmeler oluyordu. SHEITAN'ın çekimleri sırasında, bizler de felaket "şeytan"dık. Filmi yaşadık ve bu da ancak birbirine yakın insanlarla mümkün.

Peki ama onlarla çalışmak olmazsa olmaz bir koşul muydu?

Hayır, ama onların yanında rahatım. Kourtrajmé'ye onlarla başladım, beyaz perdeye de onlarla geçmeliydim.

SHEITAN aynı zamanda senin için videodan filme de geçiş demek. Ne gibi endişelerin vardı?

Öncelikle ekip korkusu. Deli işi bir şey yapmak için 100 kişiyi yönetmek zorunda olmak çok etkileyici. Hem bu film benim için okul oldu sayılır. Devamlılık sorumlusu ne işe yarar onu bile bilmiyordum, sonunda bütün çekimler boyunca onun eteğine yapıştım! Aslında çekim sırasında bütün o insanların sana yardım etmek için orada olduğunu keşfettim. Bütün bu bilgi birikiminden yararlanmak da felaket kıyak bir şey. Sonuçta rüya gibi bir şeydi. Sıfır sansür, hakiki coşku, böylece film tam istediğim gibi oldu!

Cassel'in Joseph yorumunu nasıl buldun?

Vincent dev gibi yönetmenlerle müthiş rollerde oynamış biri. Bense, ilk filmimde oynaması için güzel bir gerekçesi olmasını istiyordum. En iyisi de, daha önce hiç yapmadığı bir şey yapmasıydı. Böylece son derece tuhaf ve oynanması çok zor bir karakter yaratma fikrinden yola çıktık. Vincent'ın çekimlerinin ilk günleri tam bir kabus gibiydi. Uyumuyordu, setteki herkesle kavga ediyordu. Karakteri oluşturamıyordu bir türlü, ama kendini bu işin içine atmıştı. Bana kalırsa, Joseph biraz Peter Sellers tarzı bir rol, bir oyuncu için çok zorlayıcı. En sonunda, üçüncü gün, yemek sahnesi sırasında, içip kafayı buldu ve orada dört çekimde karakterin doğuşuna tanıklık ettik. Cidden müthişti! Bütün ekip kameranın arkasında toplaşmıştı. O andan sonra, her şeyin iyi gideceğinden emin oldum.

Yaşıtın yönetmenler kuşağında, dekupaja, estetiğe yönelik kaygılar ağır basıyor, ama bu SHEITAN'da yok. Sen daha çok oyunculara, oyuna ve onların karizmasına ağırlık veriyorsun.

Dönen başlı bir vinci mi, yoksa bütün film boyunca iki kamera kullanmayı mı tercih edersin diye sorduklarında, iki kamerayı seçtim. Mükemmel bir kadrajdan çok oyuncuların ışıltısını yakalamak istiyordum. İşte bu yüzden, ufacık şeyleri yakalamak için ve daha gerçekçi olayım diye teleobjektif kullandım. Gerçekten de her şeyimle oyuncuların yorumuna ve duygulara yaslandım; eğer 5 saniye sonra unutulacaksa, cafcaflı bir film yapmak umurumda değildi. Bu yüzden Minima denen bir kamera kullandık. Ufacık bir şey, böylece oyuncuların burnunun dibine kadar girebiliyor. Onlar da bu teması hissediyor ve sonuçta mutlaka çok güçlü şeyler çıkıyor ortaya.

SHEITAN tam bir kentli filmi. Doğrudan, vahşi, özentisiz, numarasız...

Bu da oyuncuların sayesinde. Onlar buram buram gerçeklik kokuyor. Onları filme çekerken, son derece samimiyim. Bizi olduğumuz gibi gösteriyorum. Zaten filmin başına bir cümle koymak istiyordum aslında: "Bütün hepsi gerçek olaylardan esinlenmiştir." Hem de hayal edemeyeceğiniz kadar çoğu! (gülüyor)

Filmdeki karakterlerin hepsi cinsellikle kafayı bozmuş. Neden?

Çünkü SHEITAN haz arayışından söz ediyor. Eğlence arayışı bu. Aslında karakterlerim yanlış filme gelmiş. Onlar güzel bir akşam geçirmek, kızlara asılmak, hatta belki de krallara layık bir ortamda toplu alem yapmak istiyor, ama şansları yaver gitmemiş ki, kendilerini köyde, bir psikopatın sanrısı içinde buluyorlar. Bu film kısmen bir sapkınlıklar tablosu. Ama kıçtan söz etme şekli bile gayet samimi, bu işi hiç süsleyip püslemeye çalışmadım.

Filmde iç içe geçen bir sürü küçük hikaye var.

Gerçek hayatta da öyledir ya, hiç olmayacak imkansız hikayelerle huzurumuzu kaçıran bir sürü tuhaf insan çıkar karşımıza, onları dinler, sanrılara kapılırız, sonra hayat devam eder. Kimi zaman böyle tuhaf bir tip olup çıkan sensindir hatta! SHEITAN da bu işte, kültürlerin önyargısız bir karışımı.

Karşılaşan ve çarpışan iki vahşi dünya gibi.

Aynen öyle. Ben de bunu böyle yaşıyorum, hayatta bile. Hepimiz biraz kusurluyuz, ama gayet güzel anlaşıyoruz. Ben de dünyayı bu haliyle seviyorum.

Filmde epey sert şeyler gösteriyorsun, bunları hoşgörecek kadar mizah anlayışı olmayanlara ne söylersin?

Bu bir hiciv. Ne iyiler var, ne de kötüler. Demagoji de yok, suçluluk da. Kimileri filmde kışkırtıcı şeyler görüyorsa, benim asıl anlatmak istediğim şeyi ıskalamışlar demektir. Benim niyetim insanlardan, evrenlerden, çılgınlıklardan oluşan bir mozaik göstermek. Bu bir tablo. Kimilerinin kötülüğü gördüğü yerde, başkaları iyiliği görüyor. Böyle işte. Ama o kışkırtıcılık, filmi daha dikkat çekici kılmak için kullandığım bir renk alt tarafı. Buna bayılıyorum.

Sinemanın sınırları çiğnemesi hoşuna gidiyor.

Evet, iyi çekilmiş bir filmdense, duygu aktarabilen bir filmi yeğlerim. SHEITAN, insanların uyuduğu, her şeyin ölü olduğu, milletin sıkıldığı bir dünyaya yönelik küçük sinematografik suikastımdır. Biraz sempatik bir şamata.

Film dinsel simgelerle dolup taşıyor. Zaten karakterlerin isimleri manidar (Joseph/Yusuf, Marie/Meryem, Eve/Havva), hikaye de Noel'de geçiyor, üç kahraman bebek İsa'ya bağlılığını bildiren çobanlar, krallar olarak da görülebilir. Bu göndermeleri nasıl ayarladın?

Bunlar kültürümüzün içinde olan şeyler, ben de onları bir renk olarak kullandım. Erkekleri ayartan, elinde elma, genç ve seksi bir kızı koysanız yeter, anında akla Havva geliyor. Bu her birimizin kolektif bilinçdışında yer etmiş, ben de bununla oynamaktan çok zevk aldım.

Ama SHEITAN'da, din yozlaşmış bir şey olarak da gösteriliyor gibi.

Bu ne biçim soru böyle! Aslında SHEITAN'da anlatmak istediğim, gayet dindar olan bir sürü insanın aynı zamanda gerçek dünyayla da bağlarının sıkı olduğu. Kimi içiyor, kimi ot içiyor, kimi sevgilisini aldatıyor. Ama bunlar her şeyden önce, bazı ilkelere göre yaşamaya çalışan normal insanlar. İlla ki çelişkiler oluyor. Ramazan vakti oruç tutup da ay biter bitmez güle oynaya günahların kucağına atılan bir sürü Müslüman tanıyorum. "Dininde ibadetinde Müslüman" dedikleri bunlar işte. SHEITAN'da bunu göstermeye çalıştım, ama nefretle değil, sevgiyle. Bütün bu çelişkiler, bütün bu çılgınlıklar tamamen insani davranışlar, ben de onları yargılamıyorum. Seyredenlerin bunu algılamasını gerçekten çok isterim.

Peki bir haşarı velet filmi yaptığın söylenecek olursa, ne cevap verirsin?

Ben gerçek hayatta gayet uslu bir adamım, ama sinemanın iyi yanı da bu işte. Kamera çalışırken istediğin her şeyi yapabilirsin. Ben de bu yüzden bu mesleği seçtim!

Sheitan, hepimizin içinde olan bir şeydir.

Sheitan komik ve seksidir, ama korkutabilir de.

Sheitan, Arapça "iblis" demektir; ama aynı zamanda kimi zaman ağır sonuçlar doğurabilecek, ama haz alınması muhtemel saçma şeyler yapmak üzere karşılıklı anlaşmaya varılmasıdır.

1 yorum:

  1. Benay dedi ki...

    Vincent Cassel'in performansını merak ederek izlemiştim ki performansı gayet iyiyidi :)

Yorum Gönder