İşkence Odası

11:38 Gönderen dexter_fernando


Son yıllarda Fransız sinemasının korku türü üzerine eğilmesinin en büyük sebebi kuşkusuz bu filmlerin gişede elde ettiği büyük rakamlar. Fakat bu eğilimin yeni Fransız korku dilinin inşasına katkı sağladığı da bir gerçek. "İşkence Odası" ("Martyrs", 2008) uluslararası alanda Uzakdoğu korku endüstrisinin etkinliğini yitirmesiyle birlikte boşalan bu şeride yerleşme çabasındaki Fransız korku sinemasının son temsilcilerinden. Furyanın öncülerinden "Haute tension", "İçerde" ("A L'interieur") ve "Sınırda" ("Frontier(s)") kadar sağlam bir omurgaya sahip olduğunu söylemek ise hayli güç.

Ama son derece sert bir film olduğu söyleyebilirim. Sonuçta diğer Fransız yapımları gibi gore türü üzerine gidilmiş bir yapım. Ama bu sefer filmin ilk yarısında kan buram, buram akıtılarak midenize, sonra ise psikolojik gerilime dönerek beynimize saldırıyor. Anlatılması zor filmlerden biri… 1970'lerin başında gizli bir tarikatın elinden kurtulmaya çalışan, 10 yaşındaki Lucie adlı kızın kaçış sekansıyla açılıyor. Buradan bir sıçramayla 15 yıl sonrasına gidiyoruz. Lucie'nin (Mylene Jampanoi) elinde av tüfeği ile bir evi basmasının ardından, arkadaşı Anna'nın (Morjana Alaoui) yardımıyla bu durumdan sıyrılma mücadelesine tanık oluyoruz. Ele aldığı metin için gerekli olan psikolojik altyapıyı oluşturmadan, piyasadaki diğer türdeşlerinin yaptığı gibi ilk dakikadan itibaren aksiyona abanıyor film.

Sonradan senaryoya uyarıcı yapılıyor ama maalesef pek bir işe yaramıyor. Kalıplaşmış korku öğelerine sıkça başvurmaktan çekinmeyen filmin en önemli zaafı şiddeti sıradanlaştıran yorumu. Film için koz olarak kullanılabilecek işkence sahneleri, ucuz bir anlatımla gelişigüzel yerlere serpiştirilerek bir dezavantaja dönüştürülmüş adeta. Zira ihtiva ettiği çoğu gereksiz işkence sahnesi yerine yukarıda değindiğimiz hikâye ve karakterlerin gelişimine ağırlık verilse ortaya Takashi Miike filmlerini aratmayacak düzeyde bir gerilim filmi çıkabilirmiş. Yeni nesil dehşet sineması hayranlarının ilgisi çekecek. Kan ve revan sahneler görmek isteyenleri ise tatmin edecek bir film ama her zaman dediğim gibi midesine güvenmeyenlerin uzak durması gereken türde filmlerden biri. Buna rağmen filmin şiddeti direkt ve sürekli olarak perdeye yansıtarak gişe emellerine ulaşmak için her türlü manevrayı mubah sayması hayli ironik. İki veya üç parçada ele alınabilecek b-tipi bir film olmaktan öteye gidemiyor. Fakat Yüksek Tansiyon’dan sonra en umut veren film bu olsa gerek.

4 yorum:

  1. Pabuc dedi ki...

    hehe benim gibi biri için(korkağın önde gideni) bu fotoğrafları bile görmek yeterli oluyor filmi izlememem için:)))

  2. Zeugma dedi ki...

    Korku filmi izlemeyi çok severim. Ama en az 1 hafta gece evde ödüm patlar, su içmeye bile gidemem :))

  3. dexter_fernando dedi ki...

    Zaten buraya'da korku sevenleri bekleriz.

  4. Vladimir dedi ki...

    İzlemesi çok güç bir film. Filmin ardındaki beyinlerden birisinin film son kurgudan çıkınca intihar ettiğini de belirtmek isterim :(

Yorum Gönder