Dehşet Treni

17:42 Gönderen dexter_fernando


“Candyman”, “Hellraiser”, “Nightbreed” ve “Lord of Illusions” gibi kültleşmiş korku filmlerinin arkasındaki usta yazar Clive Barker’ın kısa hikâyesinden uyarlanan filmde yönetmenlik koltuğunu Ryuhei Kitamura dolduruyor. Film, bir kiralık katil hikâyesi gibi ‘Toolbox Murders’ ekolünü andırarak başlasa da, zamanla cehennem kavramıyla içli dışlı metafiziksel bir tür örneğine dönüşüyor. Yani her Barker filmindeki gibi nasıl bir mekânda ve alanda olduğumuzu asla tahmin edemediğimiz şaşırtıcı bir dünya sunuyor.

Sinemada kaçıranlar DVD’de izleyebilirler. Senaryo iyiydi aslında filme özen gösterilseydi daha iyi olabilirdi. Sonu içinde başka alternatif düşünülemezdi bence sıra dışı bir durum olması gerekti düşünsenize cesetler bunca kan nereye gidiyor nasıl temizleniyor yani tam saçma sapan olacaktı sonun o şekilde bağlamasalardı. Neyse ben hemen sonuna doğru gittim. Kısaca konusundan bahsetmek gerekirse New York’lu fotoğrafçı Leon, sanat galerisi sahibi Susan Hoff’un etkisiyle daha gayretle çalışmaktadır. Bir seri katille yolları kesişen Leon, insanlığın karanlık tarafına şahit olmaya başlayacaktır. Geceleri metrolarda seri cinayetler işleyen Mahogany, kurbanlarını korkunç şekilde parçalara ayırır. Leon’un Mahogany’e olan ilgisi, onu metroların içine ve şeytanın ta kendisine doğru çeker. Son zamanlarda korku sineması büyük bir senaryo sıkıntısı içerisindeyken Clive Barker’ın kan kitaplarındaki hikâyelerin beyazperdeye aktarılması zekice fakat bu hikâyeler kesinlikle amatör yönetmenlerinin eline verilmemeli böyle olunca güzel bir hikâyeden kötü bir film izliyoruz. Sonuçta zarar Clive Barker’a dönüyor. Filmi beğenmeyenler kitabı satın almayı bile düşünmüyor. Son zamanlarda beyazperdeye uyarlanan Clive Barker öykülerine bir yenisi daha eklendi. “Midnight Meat Train” ve “Book of Blood“‘dan sonra kendisinin bir başka öyküsü olan “Dread” Anthony Diblasi tarafından filme çekildi. Bu haberi de verdiğime göre artık filmi inceleme başlayabilirim.

İyi korku filmi yapmak için ekranı kana boyamak tek yeter şart olmamalı diye düşünüyorum. Karakterler ekrana iyi yansıtılmalı ve kurgu ustaca yaratılmalıdır. Kanlı sahnelere özen gösterirken her türlü Ayrıca hikâyeyi okumak isteyenler ilk kan kitabının içinde hikâyeye ulaşabilirler. Hikâyelerin çoğu homoerotiktir. Fakat bunlar filmlerine pek yansımamıştır. Bu da bence iyi ki yansımamış. Çünkü dinci kesimden sert tepkiler alabilirdi. Sonuçta bu korku filmi kıtlığında (iyi korku filmi anlamında) size hoş vakit geçirebilecek bir gerilim filmi olarak görmeniz doğru olacaktır. Çünkü asla korku demek balyozla kafa dağıtmak değildir. Böyle filmler yüzünden korkunun yanlış anlatılması sonucunda korkuya insan tedirgin bakıyor. Clive Barker başarılı bir yazar eminim ki onun hikayeleri ve romanları çoğu filme konu olmaya devam edecektir.

3 yorum:

  1. Gülden dedi ki...

    korku değilde gerilim filmi gibiydi sanki.klasik film salaklıkları yoktu. hani olayların üzerine tek başına gitmeye kalkmayıp polise gitmeleri tam puan verdiğim yerdi ama sonunu çok beğendim diyemicem

  2. kardelen dedi ki...

    Bu filmi seyretme cesaretinde bulundum ve tam bir kan gösterisiydi sanki.. Tam bir gerilim korku filmi sever olarak çok kanlı buldum. Konu olarak güzel olsada insanlara yapılanlar çok dehşet vericiydi. Daha görsel daha az kanlı olabilirdi. Midesi kaldırmayanlar bakmasın bence...

  3. kişisel depresyon anları dedi ki...

    Clive Barker hikayesi gerçekten başarılıydı. Ekrana yansıtılması da aynı şekilde başarılı olsaydı daha ses getirebilirdi. ancak sanıyorum bazı dini kesimlerin tepkisini alacağı düşünüldüğü için, biraz hikaye örtbas edilmiş gibi geldi bana... ama başarılı filmler arasında yer alan bir filmdi. ama final sanki bitmesi gereken gibi bitmiyordu...

Yorum Gönder