Hannıbal Doğuyor

21:14 Gönderen dexter_fernando


İlk olarak Michael Mann ‘in 1986 tarihli “Manhunter”i ile sinemayla haşır neşir olan Hannıbal Lecter, daha sonra 1991-2002 tarihleri arasında Anthony Hopkins suretinde beyazperde de en parlak dönemini yaşamıştı. Bu kez karsimizda, yapımcı Dino De Laurentis’in ısmarlaması üzerine yazılmıs bir romandan yapilmis sinema uyarlaması var. Yani romanın beyazperdeye uyarlanması icin Thomas Harris’ten böyle bir doğuş hikayesi yazmasi istenmiş. Lecter’in doğuşunu karşımıza getiren “Hannibal Rising”, kuskusuz ki sinema tarihinin bu en vahşi seri katilinin nasıl bir çocukluk geçirip, nasil bir ruh haliyle büyüdügünü görmemiz için büyük bir fırsat. "inci Küpeli Kız”dan aşina olduğumuz yönetmen Peter Webber’in, o filmindeki ışık kullanımı ve görselligi fazlasıyla andıran sinematografisi ile büyüleyen film, Lecter’in şaşırtıcı eğilimlerini (samuray felsefesine yakınlığı gibi) karşımıza getirirken, aslında herşeyin bir intikamla başladığını da öğrenmemizi sağlıyor. Ancak ister istemez Hopkins’in Lecter yorumu ve önceki filmlerin etkisi, bunun yanında genc Lecter’in buradaki intikam duygusunun tüm filme yayılıp filmi tek bir kelimeyle özetleyebilecek kadar düz bir yapıya oturtması ister istemez “Hannibal Rising”e bir parça mesafeli bakmamızı sağlıyor. Ayrıca kişisel olarak kanımca olgun Lecter’in ağzindan dökülen o essiz tanımlamalar ve cümleleri burada cok aradım doğrusu. Genç oyuncu Gaspard Ulliel elinden geldiğince genç Lecter’a hayat vermekte basarılı (özellikle sesini iyi kullanıyor. Güzeller güzeli Gong Li bir kez daha büyülüyor, Rhys Ifans ise akıllarda kalıcı bir kötü adam kompozisyonu sunuyor. Kendi başına bakarsak fena bir film değil.Fakat diğer Hannibal filmleri ile kıyasladığımızda ve o filmlerin bir devamı olarak düşündüğümüzde bence çok sönük kalıyor."Kabalık asla affedilmez bir şeydir" mantığıyla hareket eden ve kurbanlarını kaba davranışlı,küstah ve saygısız insanlardan seçen yamyam Dr.Hannibal Lectar'ın Fransa'da tıp okuduğu gençlik yıllarına değişik bir bakış açısı ama kesinlikle sıradan bir intikam hikayesi olarak havada kalıyor. Diğer serilerden hatırlarsınız Lectar son derece entellektüel, kibar, nazik, fazlasıyla zeki,kurnaz, bilgili,kültürlü, bir bakışta insanın içini okuyabilen, yalan söyledi mi hemen anlayan,hem bir cerrah hem de bir psikiyatrist olan Hannibal aynı zamanda bir cani, bir deli ve bir psikopattı. Hannibal Lectar kabalıktan hiç hoşlanmıyor ve acıktığı zaman küstah ve kaba insanları yemeyi tercih ediyordu. Serinin bu son halkasında-ki hikayenin başlangıcı oluyor-genç Lectar'ın intikam ateşiyle yanıp tutuştuğunu görüyoruz. Hannibal aç kalmamak için kardeşini gözleri önünde yiyen savaş suçlularından teker teker acı bir şekilde intikam alıyor. Bütün bunlar olurken izleyici olarak bizler Lectar'a hak bile veriyoruz. Özellikle bu bölümde Hannibal'ın bir seri katil olduğunu bilsekde onu bir cani olarak görmüyoruz ne yazık ki. Hannibal rolüyle karşımıza çıkan Gaspard Ulliel usta oyuncu Anthony Hopkins'den devraldığı bu rölü başaryla canlandırmış doğrusu. Tıpkı Hopkins gibi o da gülüşüyle ,mimikleriyle, ağır aksanıyla neredeyse ondan aşağı kalmamış. Litvanya'da Sovyet yetimhanesinde kalan on altı yaşındaki Hannibal Lecter yetimhanedeki arkadaşlarıyla anlaşamamaktadır. Geceleri kız kardeşiyle ilgili korkunç kâbuslar gören Hannibal sonunda yetimhaneden kaçar ve amcasının yaşadığı Paris'e gider. Hannibal, Lecter Şatosu'na geldiğinde amcasının ölmüş olduğunu keşfeder. Amcasının dul eşi Murasaki Shibuku ona evini açar ve bu gizemli kadın onu, yemek, müzik ve resim hakkında eğitir. Fakat Hannibal bir türlü onu kovalayan geçmişinden ve gördüğü korkunç kâbuslardan kurtulamamaktadır. Tıp eğitimi almaya başlayan Hannibal kâbuslarında gördüğü savaş suçlularını aramaya karar verir. Tek bir amacı vardır. Açlıktan ölmemek için gözleri önünde küçük kız kardeşini yiyen adamlardan intikam almak... Sinemada şiddet, seyirci tarafından iyice kanıksanır hale geldi artık. Cinayetler, kabul edilebilir gerekçeleri olduktan sonra, izleyen üzerinde ille de rahatsızlık yaratmıyorlar. Anlaşılabilir bir gerekçeyle cinayetler işleyen bu adamın öyküsü, bize karşımızdakinin caniliğini unutturuyor. Hannibal Doğuyor, yanlış ata oynuyor. Biz, Doktor Lecter'ı hiçbir zaman "sevmedik"; ondan sadece etkilendik. Açıklaması olmayan ve son derece güçlü bir kötülüğün temsilcisiydi. Şüphesiz karizmatikti ve karizmatik kötü adamlar, sinemada her zaman etkileyici olmuşlardır. Onların öykülerini izlemeyi severiz. Ama onların kendilerini sevmeyiz. Nasıl o hale geldiklerini bilmek isteyebiliriz ama onları anlamak ya da kendince haklı görmek de istemeyiz. Bugüne kadar keyfi cinayetler işlediğini defalarca görmüş olduğumuz bir karakteri, intikam peşindeki bir kurban olarak sunmak, bu seri için yanlış bir adım. Miti yerle bir edebilecek bir adım.

3 yorum:

  1. kardelen dedi ki...

    Kesinlikle bu yorumlara katılıyorum . Bu filmi izlediğimde bende hüsrana uğradım diyebilirim diğerleriyle pek uyuşmuyor. Gerilim kısmı sanki biraz sönük kalmış.Nedense kaliteli gerilim filmi seyretmek çok zorlaştı...

  2. benay dedi ki...

    ama oldu mu ya ben de yazacaktım bu filmi :( gerçi ben Hannibal Lecter'ın tüm filmlerini ele alacaktım ama yazma sebebim geçen gece izlediğim bu filmdi :)

  3. Zeugma dedi ki...

    İkiniz de yazın yaw :)) Okur biz karar veririz.
    Bakalım en güsel kim yazacak ? :DD

    Sinema eleştirmeni bir tane mi olurmuş hiç. Birinizin farketmediğini biriniz farkeder. Bu da ziyaretçilere yararına.

Yorum Gönder