Semum
20:36 Gönderen dexter_fernando
İlk olarak semum haberi yayınlandığında Türkiye korku sinemasına bir alt tür geliyor dediler. Fakat daha çok az örneği bulunan bu Türkiye korku sineması resmen ortada değildi. Sadece cesur girişimcilerin böyle bir Türk sineması kolu çabalarından ibaretti. Yani aslında hemen bir alt tür geliyor demek şuan gittiğimiz yola bakınca daha 10 yıl alt türün çıkmayacağını düşünüyorum. Yine de yaratık diye bir alt tür olacaksa semum buna girebilecek en güçlü aday fakat aslında semumunda doğaüstü olaylar kategorisinde incelenmesinin doğru olduğunu savunanlardanım. Bilemiyorum aslına Türkler belki de korkutmayı amaçlıyor. Ama maalesef korkutamıyoruz.
Özellikle görsel efektlere ve seslendirmeye yönelince senaryo hataları ve senaryo zayıflığı yüzünden komik sahnelerin ortaya çıkması güzel bir konunun başarısız olmasına sebep oluyor. Öncelikle Karacadağ, ilk filminde olduğu gibi burada da atmosferi öne çıkarıyor. Buna paralel olarak ses ve müzik kullanımında gayet başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Peki bu atmosfer, "Semum"da nasıl bir konuma oturuyor? İlk olarak genç bir karı-kocaya odaklanıyor yönetmen. Çiftin İstanbul'un taşrasında, müstakil bir ev almalarıyla girizgâhı yapıyor. Bu açılış ile birlikte gerilim başlıyor. Bir taraftan Azrail görünümlü bahçıvan, diğer bir taraftan komik bir şekilde kaşı gözü oynayan emlakçı, izleyiciyi tedirgin etmeye çalışıyorlar. Tabii bu motifler, böyle sürüp giderken Karacadağ atmosfer yaratma niyetinden bir an olsun caymıyor. Ancak filmin 'semum'u, 'iblis'i ya da 'yaratık'ı çıktığı ana kadar sürüyor bu. Bir noktadan sonra ses efektleri ve görsel efektler, yönetmeni filmin içine hapsediyor. Kendini, 'kamera sallama', anlamsız ses efekti yerleştirme, sürekli tekrar yapma gibi basit numaralara bırakıyor Karacadağ. Bu yüzdende resmen güzelim senaryoyu çöpe atıyor. İlk başta kurulan atmosferle yaratılan tipik korku taktikleri olan 'hangi alt türün içindeyiz?' ve 'katil kim?' gibi sorular, film boyunca canlı tutulmaya çalışılıyor. Ancak filmin ilk karesinden itibaren zaten başkarakterin içine şeytan gireceğini biliyoruz. Yani sonradan yamanan bu tüm yan öğeler, özellikle bahçıvan ve komşu karakterlerinin kötü oynanması ve yazılmasıyla da yapay bir dünya yaratılıyor aslında.
4 Ağustos 2009 23:57
semumu izlemek istedim fakat bünyem müsade etmedi zaten karanlıktan korkan biri olarak açmadı yarısına gelmeden kapattım:))hem korkup hemde ısrarla korku flmi izlemeye bayılıyorum ama bu çok ürkünçtü.
5 Ağustos 2009 08:27
Sevgili Dexter ; sen görmesende ben yorum bırakmasamda emin ol en azından 2 günde bir bloğuna giriyorum..Seni ziyaret etmiyor değilim yani :D Ama inanki korku filmleri çok cezbetmiyor beni :) yinede haberdar olmak açısından girip okuyorum..Ama söz bundan sonra en azından dexter geldim gördüm gidiyorum yazıcam :D Veeee evet tatil dönüşü korkunç ürkünç bi pasta yapıcam sana :D
5 Ağustos 2009 12:11
Tamam şebnem :)
10 Ağustos 2009 22:32
Karacadağ'ın iki filmin de de kendisini koruyucu bir yapıya büründüm. evet bu farklı bir şeyler yapmaya çalışmasından kaynaklanıyordu. Ancak şu filmde her zaman belirttiğim gibi berbat oyunculuk filmi çıkmaza sokmuş. bu arada karacadağ'ın uzun süreli japonya yaşantısı filmlerini etkilemiyor değil. ancak bunu hoş görüyorum. güzel bir hikaye, berbat bir oyunculuk, filmi gömen de bu olmuş... ama sanıyorum biz ikisini bir arada yapamayacağız.
bu arada dabbe 2 diye tabir ettiği filmin çekimlerini bitirdi karaca dağ şü unda kurgu ve efekt çalışması içinde bakalım karşımıza ne çıkacak... oyunculuğun daha iyi olacağını düşünüyorum...
22 Ağustos 2009 15:35
görselleri çocukluk cagımda seytanı sekillendirmeme benziyor. sevmedim açıkçası.
22 Ağustos 2009 16:30
Hımm
31 Ağustos 2009 19:06
ewt yaa cok sıkcı
31 Ağustos 2009 19:06
ewt yaa cok sıkcı